07 Mart 2010

kozmik bilinç

Kozmik bir bilince bir nakkaş gibi işlemiştim bıyıkaltı gülüşleri. O, son dokuyu da elime almış, usta, işinin ehli bir kalemtıraş gibi sivrilttikçe sivriltmiştim yepyeni kalemlerin uçlarını. Sivilce iltihabı yaşamları iki tırnağımın arasına kıstırmaya çalışsam da, tek parmağımın eksik, tek tarafımın hüzünlü olduğunu unuttuğumdan, çabalarım beyhude kalmıştı.

Kimsesiz çocuk bakışlı, oyuncak masumluğunda bir surata sahip olduğumdan zorlanmıştım insanları, insani gerçekleri bildiğime inandırmaya. Cümleleri kağıda siyah çizgilerle aktarsam da düşüncemdeki kırmızılık aleni. Lider olma kaygısının, eller kimin elleri üzerinde birleşsin sorgusunun, yarınım var mı korkusunun, bir çocuğun tahayyülündeki salçalı ekmek olgusunun en az bir kilometre uzağındaydım bu kırmızılık nedeniyle.

Sarhoş kelimeleri döve döve evin kapısından içeri sokmak sandığınız kadar kolay değil. O, evinizin en hülyalı köşesinde sakladığınız hazine dolu sandığınız kadar dolgun değil ceplerim. Baba sandığım erkeklik organları da 'sen olmasan da olur' diyen bir kırılmışlığın en berrak, en bariz ikonları. Hep yeni, yepyeni umutları da artık balkonumda beslemiyorum. Ürkek kuşlar aldı onların yerlerini. Telefon tellerindeki naturel bir kuş size sevimli gelir de, bilinç akışı bir yazı neden canınızı sıkar, neden yarıda bırakırsınız anlamıyorum.

Soru işaretlerini çoğaltsam cevaplarla üzerime koşar, ünlemleri çoğaltsam sakinleştirici hapları masamın üzerine bırakır, üç noktaları çoğaltsam; ‘düşünen adam modeli yapma lan bize’ geyiğini kafama boca eder, noktaları çoğaltsam kolay okur ama zoraki kaygımı anlar, virgülleri çoğaltsam ‘ehh amma uzun cümle be’ dersiniz...

Aslında dikkat ederseniz hep ‘siz’ diye konuşuyorum. Siz kim olmadığınızı gayet iyi bilirsiniz. Tek bilmediğiniz şey aslında ‘kim’ olduğunuzdur. Size kim olduğunuz sorulsa isminizi süsler, dolgun bir ses eşliğinde, hararetle sıkmak için diğer eli, bir el uzatırsınız ileri. Oysa bana samimi bir şekilde kim olduğum sorulsa; yalnızlığımı gözler önüne sererim. gri olduğumu söylerim. Pek bir edebi bulunur belki de.. Oysa bu sadece hayat denen komedinin tasviri, herkesten farklı, elastik ama aynı oranda kırılgan bir adamın duygu tezahürüdür.

Belki de bahsettiğimiz; nesli tükenmekte olan bir insan türüdür.

3 yorum:

  1. Eskiden maviydim. En güzeli buydu.

    Çok incittiler, siyah oldum. Hayır, hayır en güzeli siyahtı.

    Bir ara gri oldum, ki kendisi kararlılığın rengiymiş. O dönem son derece kararlı adımlarla çekip gitmesem herkesten, inanmazdım gri oluşumun nedeninin kararlılık olduğuna. Gri, şüphesiz en güzel olmayı hak ediyordu.

    Yeşil olduğum günler oldu, ara ara çaldılar kapımı. Güzel, alımlı, fakat ölümcüldüm o zamanlar. "Femme fatale.." Gözümü kırpmadan öldürürdüm, kıskançlık damarlarımı sıkıyordu. Herkes, her şey "benim" oluyordu. Gözlerimden öldürücü yeşil akıyordu, bakışlarım yeşil yeşil parlıyordu. Tutkudan ölüyor, öldürüyordum. Ah yeşil, diğerleri güzelliğinle nasıl yarışabilir!

    Şimdi kırmızıyım, capcanlı, kıpkırmızı. Hayat doluyum ama sevgiden gelmiyor bu hayatın gücü. Öfkem içimi karıştırıyor, organlarım yerinden oynuyor. Dişlerimi, yumruklarımı sıkıyorum. Isırıyor, tırmalıyor, tekmeler atıyorum. "Tutmayın beni!" diyorum, sonra kendime sıkı sıkı sarılıyorum belimden, bırakmıyorum. Asalak sineklere uzak dur diyorum vızıltılarımla, inat edenleri sakat edip öyle azat ediyorum, artık öldürmüyorum. Kırmızıyım. En güzeli bu.

    Oysa bu sadece hayat denen komedinin tasviri, herkesten farklı, elastik ama aynı oranda kırılgan bir kadının duygu tezahürüdür.

    YanıtlaSil
  2. ve belki de bahsettiğin; nesli tükenmekte olan bir insan türüdür. ne dersin?

    bu güzel tasvirlerin için teşekkür ederim sana. bana göre gri her zaman, hüzünlü bir renktir. siyah ya da beyaz olamayıp, arada bu kararsızlığı yaşayan bir renk. bende kendimi bu kararsızlık içinde gördüm çoğu zaman. siyah mıyım? beyaz mıyım? kötü müyüm iyi miyim? iyi görünen bir kötü müyüm? aklımı kurcalayan sorular bunlardı. sonunda gördüm ki; ben griyim. gri olmak en kötüsüdür, nereye ait olduğunu, bu dünyadaki amacının ne olduğunu bilmeden, nihilizmle hayata tutunmak arasında yaşamaktır bana kalırsa.

    ve sen artık öfkenden kırmızsın, keşke bende öfke duyabilsem. benim kırmızım sadece düşüncemde..

    MagnaPersona

    YanıtlaSil
  3. Belki de gri, kararlı olmaya özlem taşıdığı için; yerini başka bir renge bırakırken, gri olmaktan bıkmış bünyenin yeni renge dört elle sarılmasını sağladığı için kararlılığın rengidir.

    Çünkü ben de gri iken aynı karmaşaları yaşamış, o yüzden inanmamıştım grinin kararlılığın rengi olduğuna. Belki gri, kararlılığın sonucu değil, sebebidir. Onun doğması için kendini öldürüyordur.

    Kararlılığın ise, binlerce rengi vardır. Yeşil ve kırmızı örneklerim gibi, bunlar ne istediğini bilen renkler. Ama geçişlerde griyi bırakamıyorum, eski alışkanlık.

    Bazen birbirine karışmayan iki ya da daha çok kararlı rengin de olabiliyor. Zeytinyağı ve su gibi duruyorlar, hangisinin öncelikli olduğu ölçülebiliyor. Gri gibi muallakta bırakmıyorlar seni.

    Neyse renk uzmanı değilim nihayetinde, susayım artık. Neslim tükenmeden önce renklerim film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor, ondan bu gevezeliğim.

    Bu arada, önemli değil, katlanışın ve cevabın için ben teşekkür ederim. Nezaket diyorlar buna, hep unutuyorum, sona kalıyor :)

    YanıtlaSil