17 Mart 2015

Hayatın Muhkem Mevkileri #8


Saçları bazen kulağından sıyrılıp, beraber eğilip baktığımız atlasın üzerine dökülüverirdi. O sıra bayrakları inceliyorsak saçları aynı anda muhtelif devletlerin bayrağında modern bir motif oluverirdi. Yok o sırada bir haritadaysa gözlerimiz Serpil’in atlasa gelişigüzel dökülen saçları maceracı bir denizcinin yolunu aniden keser, başka bir denizciyi bir kara parçasının keşfi için avantajlı kılardı. Kaldırıp bir hamlede, saçlarını kulağının arkasına tekrar sıkıştırırdı. Öyle zamanlarda tarih bu ayrıntıyı yazsın isterdim, medeniyet dediğimiz çöp yığını bize böyle bir kıyak geçerek gönlümüzü alsın isterdim. 

Sonraları özellikle bu sahneyle hatırladım Serpil’i. Arkaya doğru hafifçe meyleden kırmızı koltuğunda oturmuş televizyondaki basit dizileri izlerken, okuduğu romanda çok beğendiği bir cümleyi heyecanını paylaşmamı istercesine bir sevinçle bana okurken, elimizde pazar çantalarıyla merdiven çıktığımız esnada kalçalarındaki ritmik devinimi seyrederken, eve güç bela girdiğinde, anahtarlarını asmasının hemen akabinde, tek koluyla duvardan da destek alarak ayakkabısını çıkartırken, onlarca minik makyaj malzemesinin içinden kıyafetine uygun tonları seçerek büyük bir seyirci topluluğu onu izliyormuşçasına ağır hareketlerle makyajını yaparken, hastalandığımda bana bin bir özenle şifa niyetine çorba pişirirken de hatırlardım onu bazen. Bu gölgeli anılarımın hepsinde Serpil’in yaşam sevincimi artırdığını, onunla geçen zamanlarımın bir daha aynı lezzette göremeyeceğim bir rüyayı andırdığını anlar, hüzünlenirdim. 

Saçları bütün bunların ötesinde, zamanın birinde yaşamış çok zengin ve kudretli bir hükümdar kızının destansı güzelliğini andıran, bu güzelliği tamamlayan bir tutam tılsımdı. Zamanın ötesinden benim oturma odama, yastığımın bir kısmına, iyi bir sevişmenin sonunda göğsüme yayılması beni sinsice mutlu eder, bu bağlantıyı kurabilmiş olmama içten içe sevinir ama bunu Serpil’e asla anlatamayacağımı hissederdim. Serpil, ruhumun hangi tarihi durakta dinlendiğini, hangi manzarayı seyrettiğini, hangi cümleleri damıtıp hangilerini süzgeçte bıraktığımı bilmez, beni yalnızca onu seven, bu hoşnutlukla avunan bir eş sanır, delgeç bakışlarını yüzüme çevirir de asla içime doğru çevirmezdi. Ben de bu serbestliğin tadını çıkartır, Serpil’i tarihin duraklarında onlarca bedende, onlarca yüzde, onlarca medeniyette tekrar keşfeder, yeniden büyük bir aşkla ona tutulur, muhtelif senaryoların hepsinde dirayetli bir varoluş sergilerdim.