19 Nisan 2015

Dream About Dream

Hayatın ardına gizlenmiş esrarı ilk kez yakalar gibi oldum da, yakalar gibi olduğumu düşündüğüm anda kayıp gitti zihnimden. Böylece önümde duran eskimiş sandalyeden, karşı masada oturan yaşlı adamın eğik boynundan, caddenin karşısındaki gayretkeş satıcının ayaklarına dolaşan sırnaşık kediden, hemen yanıbaşımdaki asırlık çınar ağacının salınan yaprağından müteşekkil görüntü ortasına bir taş düşen kirli bir su birikintisi nasıl dalgalar oluşturursa, öylece geniş halkalar oluşturarak yok oldu. Bir zaman sonra dünyadaki dengenin, bütün bir ömre sığdırılmaya çalışılan sevinçlerin, tarihin tüm ıstıraplarının, örneğin küçük kardeşim Mustafa'nın çikolata sevgisinin, babamın vitesi istemsiz bir bilinçle değiştirmesinin, hızlıca devam eden bir konuşmanın ortasındaki kesik sessizliğin, incinen bir aşığın ruhundaki ince sızının aynı efsunla yoğrulmuş katmanlar olduğunu gördüm ve korktum bu gördüğüm manzaradan. 

Korkuma yenilmezden az önce kalktım oturduğum o çay bahçesinden. Zira adaletin terazisi yanlış tartıyordu, feleğin çemberi hepimizi kandırıyordu, tek kanallı dünyada hep aynı film oynuyordu.

Yürüdüm. Anladım ki, şu kaldırımlar, şu birbirine yaslanmış yorgun evler, şu gürültülü cadde, yaşandıkça tükenen şu ömür, yüce bir sessizliği tamamlıyordu sadece.