22 Ocak 2010

Fahişe..

şimdi ben sana
şiirler yazarım sevgilim
bilirim okumazsın.
okuma zaten,
zehirlenirsin..

gecelerin fahişesi
ben olurum sevgilim
bilirim ödemezsin ücretimi.
ödeme zaten,
kirlenirsin..

alıp karşına kirli aynanı
yüzüne bak sevgilim
belki o zaman,
temizlenirsin..

21 Ocak 2010

sehpadaki parmaklar

sehpanın üzerinde az miktarda eroin, dünden kalma yemek tabağı, yarısı tüketilmiş bir sigara paketi. az biraz yalnızlık sehpanın kenarından düştü düşecek. hayallerine o kadar yenik düşen bir yalnızlık ki bu o sehpadan düşse darmadağın olacak. sehpanın üzerinde sigara küllerinden kendini kurtarmaya çalışan ve devamlı öksüren bir kitap; Görünmeyen-Paul Auster.

umutları tartan bir kantar edasıyla, mesafe tanımaksızın savrulan düşünceler. onlarda sehpanın üzerinde. ve senin küçük, beyaz ellerin, upuzun parmakların. elimde hissetmenin hobim olduğu parmakların. o parmaklarda ömür geçirmek isteyen ben. birden parmaklar beliriyor sehpada. çok kısa süre ama, sanki bir anlık. ve sonra benim ellerim beliriyor. kanlı.

sehpanın üzerine bir bıçak bırakılmış, bi de ucu mürekkepli bir kağıt var, belli ki az önce bir mektup yazmışım. o mektubu yazarken bu şimdi gördüğüm kağıda mürekkep bulaştırmışım biraz.

ve sehpada yokolmuşluk hemen eroinin yanında duruyor. kokuşmuşluk bu yoğun kalabalıkta aşağılarda kalmış gibi ama onunda kokusu hissediliyor sehpaya doğru eğilince. ve sehpada bir toka. o kadının olmalı. belli ki geçmişin bir anısı, bir ikon. bir anafor belkide. bilinmiyor. bilinen tek şey; onun orada durduğu. neler anlatmak istediğini tokanın sadece kendisi biliyor. biz bilmiyoruz.

sehpanın üzerinde bir böcek. neredeyse herşeyin üzerinde dolaşıyor uzun bacaklarıyla, en son sigara paketinin üzerine çıkıyor. antenlerini bir iki kez ileri geri oynattıktan sonra hareket ediyor tekrar hızlıca. ne kadar amaçsız. ona özeniyorum o anda. ona hayranlık duyuyorum. sonra sigara paketinden bir sigara alıyorum. çakmak ilk denememde yanmıyor ikinci denememde bir anlık bir olay, bir kurgu mu bu? deli miyim? senin ellerin, o uzun parmakların uzanıp ateşliyor sigaramı. geri sayıma hazırım sanki.

sehpanın üzerinde hayaller, en köşeye itilmiş. sanki bir bilinç tarafından adice dışlanmış bu hayaller, sanki yok sayılmış. ve intihar. sehpanın üzerindeymiş oda. onu görmüyoruz ilkin, oysa o hep ordaymış. intiharı görünce başımı duvardaki postere çeviriyorum. bir tarafından havalanmış postere.

iki hayat var sehpanın üzerinde. eller görünüp kayboluyor. uzun parmaklar. kurtulamıyoruz bu uzun parmaklardan. sehpanın üzerinde bir kokuşmuşluk var, bir de felsefi bir söz yankılanıyor. ama alelacele, elimizle tutamıyor, hissedemiyoruz o sözü. sehpanın üzerinde merak, acı, yok olan bir hayatın tasviri duruyor.

sen o sehpadan habersiz, düşüncende uyuyorsun. hiç uyanmıyorsun düşüncendeki uykudan. o sehpa senin ellerinden bahsediyor. sen o elleri sanatı baltalarcasına, köhnemiş bedenlere hizmet ederken kullanıyorsun. oysa o eller,o parmaklar. benim müzemde saklanmalıydı.

benim müzemde kitaplar okumalı, benim müzemde intihar etmeli, benim müzemde eroin kullanmalıydık.

o eller benim sayfalarımı çevirmeliydi..

17 Ocak 2010

istifra'nın tam karşılığı

o kadar rüzgarlıydı ki hava yanıma gelip, benden çakmak  isteyen, o saçlarına ak düşen, yaş haddinden emekli olduğu her halinden belli olan adam, bir türlü yakamadı sigarasını.

sonunda;

'bu çakmağın gazı bitmiş' diyerek bana uzattı yalnızlığımı.. o kadar rüzgarlıydı ki yalnızlığım çakmağım yalnızca benim ellerimde yanar, hikayemi dinlemeye gelecek olan herkes üşümemek için sıkı giyinirdi.

23.12

annemin bana öğrettiği gibi
yıkanınca gitmiyormuş
sahip olduğum bütün kirler

ve

geçte olsa anlıyorum
o vapuru zaten kaçırdığımı,
belki de anneciğim
o vapur beni kaçırmıştır.
ne dersin?

12 Ocak 2010

Total Yalnızlıklar

düşünce, düşüncemi düşürdüm. yine de o haylaz ifademi bozmadan yürüdüm cadde boyunca. artık benden kimseye hayır gelmez.

kafam öylesine dolu ve öylesine bomboş ki, akılalmaz bir biçimde her nesnede senin siluetini görüyorum. yansımamda, ışıman var.

iki-üç günlük sevdasına, deli gibi ağlayan bir kız tanıdım. böyle olunca aklınıza ilk olarak -'benim için kimse böyle ağlamadı' cümlesi geliyor. birinin acısından zevk almak bu olsa gerek. insan doğasının bu şekilde sistem hataları barındırması bana bazen ürkütücü geliyor.

hoşgeldin, sana sadece nescafe ve çay ikram edebilirim. korkma bu sefer içerisinde sperm yok..

babamla yaşadığımız onca gelgit, düşüncelerimin bir tahteravalli edasıyla aşağı ve yukarı hareket etmesine sebebiyet veriyor. sana babamdan bahsetmem canını sıkabilir. çünkü ben onun ucuz bir kopyasıyım..

hey seni lanet fahişe; evrimden beni sorumlu tutamazsın!! dna'mdaki kalıntıları temizlemen için seninle birlikte olduğumu daha ilişkimizin başında konuşmamış mıydık?

neden bilmiyorum, açlık, aç kalmak, birilerini aç bırakmak çoğu insana trajik gelirken bana daha çok komik geliyor. bunun içinde sanatsal bir yön elbette var, bu nerden baktığına bağlı biraz belki de..

haftalarca süren uykusuz saatlerden sonra, bir sabah bakkala gidip gazete almaya kalkıştım. korkunç suratı karanlık marketin içinde parlayan iri yarı bi adam bana tek bir söz söyledi ve sesinde korkutucu bir tını vardı; 'insomnia'

lanet olsun ki evim birinci katta. birinci kattan aşağı tükürmek hiçte zevkli olmuyor. günlerdir süren durgunluğumun sebebi bu. aklım bu konuya takıldı..

sana kendime sakladığım bir sır vereceğim. ama sadece bu kaldı elimde, onu benden bir hatıra olarak belleğinin nadide köşelerinin birinde saklar mısın? '-sanırım ben bir seri katilim..'

kimileri sosyopat, kimileri piskopat, kimileri de nevrotik diyor bana. hakkımda bir fikir birliği olmaması beni çok rahatsız ediyor. bu yüzden yerimde duramıyorum. hep iç organlarımı kusasım geliyor.

yağmur altında yürümenin romantik bir yanı kalmadı. şimdilerin romantizm anlayışı, halka açık parklarda yiyişmek, sürttürmek ve etrafı siklememek..

en sevdiğim kelimeyi, şarkı formuna sokup söylüyordum. o sırada anahtar deliğinde yavaşça dönmeye başlayan anahtar ilkin beni kaygılandırdı, daha sonra epeyi korktum. ev arkadaşım içeri girdiğinde ise yıkılmıştım. en sevmediğim kelimeyi dudaklarına şarkı yapmıştı.

bir soru sormak istiyorum; ayna karşısında otuzbir çekenler sapık mıdır? çocukluklarında travma geçirmiş olabilirler mi? cevabını merak etmiyorum aslında, sadece sormak istedim. boşuna bahsetme dinlemiyorum..

diyorki bana o aptal sarışın. yatakta sevişmiyormuş ve sadece kaygan deliği arzuluyormuşum. gir-çık, gir-çık nereye kadarmış. gerizekalı, çünkü seviştiğim herkes beni terketti..

çok sevdiğim çifte kumrulara bir laf ettim ve canları çok sıkıldı bu lafıma. bundan sonra benimle görüşmeyeceklermiş. dedimki; totalde siz ikiniz benden daha yalnızsınız. çünkü en azından ben kendime sahibim..

sadece erkekler mi becerir kadınları, beni bi kadın çok fena becerdi...

ne intihar edebiliyorum ne de tamamen tutunabiliyorum şu salak hayata. en kötüsüde bu. ortada olmak. iki tarafındanda tehlike gelebilir çünkü ortadaysan..

korkumu yendim. ama şimdi o tekrar oynamak istiyor benimle. yenilgiye doymayan bir yapısı var.

seni oyunuma dahil etmemeliydim. sen anca başka bedenlere yedek soyunursun. sen anca soyunma odasına iki-sıfır öndee gidersen mutlu olursun..

geçen gün çay bahçesinde arkamdan gelen kadın sesi beni bir an düşüncelere savurdu. dedi ki karşısındaki adama: ben sadece yatakta altta olurum..

birdenbire taşa takılıp düşünce, düşüncemi düşürdüm, bulursanız bana ulaşın. hep aynı kadının aynı yerinde olurum ben genelde..

06 Ocak 2010

yaşamak çoğu zaman baş ağrısı

nasılsa sarhoşuz. kelimeler bize eşlik edemez artık. ve öylesine sıradansınız ki, size aşık olamıyorum. hatta ben sizin gibi olamıyorum..

kendimiz olmayan benliğimiz aslında bize hep ihanet ediyor. aşkı arıyoruz. somutuz. ama soyutta kaybolmak istiyoruz - Anlamsız.

hiçkimseye yakın olamıyoruz. komiğiz. gülüp geçiliyoruz. önemli değiliz. bunu kabullenmeliyiz. bunu kabullendiğimizde egomuzu yitiriyoruz. siz bize 'ezik' diyorsunuz.

susuyoruz. hatta kırgınız. sikinizde değil kırgınlığımız. insanlığımızı unuttukça toplumda önem kazanıyoruz. erkekliğimiz becerdiğimiz kadın sayısıyla ölçülüyor. olmadı erkekliğimiz kavga etme becerimiz.

rahatsız ediliyor, beceriksiz ilan ediliyoruz. yalnız kalmamıza izin vermiyorsunuz. yalnız kalma isteğimize patolojik bir olay olarak bakıyorsunuz. yalnızlığın bir hastalık olduğuna inanıyorsunuz. aslında gerçekten hastayız. bizi hasta ediyorsunuz.

bize acıyorsunuz. gülüyoruz. aslında orospuluklarımızla övünüyoruz. ahlaksızlıklarımız başarılarımız oluyor. gülümsedikçe küstah, somurttukça alıngan oluyoruz.

biz spontane aşklar yaşıyoruz. ben aklınızda kalabiliyor muyum? benim gibi olmanız için spontane aşklar yaşamanız gerekiyor. bizler orospu çocuklarıyız. içimizde şeytan var.

küsüyoruz. bazen bir sigara yakıyoruz. sigara sağlığa zararlı diyorsunuz şimdi de. sizden nefret ediyoruz. orospuluğunuz sizi kamçılıyor. bizler zehirleniyoruz.

biliyoruz. bu yüzden sakiniz. ölüyoruz. yaşamak çoğu zaman baş ağrısı. somutlaştıkça seviliyoruz. ve yaşamak sevgilim, çoğu zaman baş ağrısı.