08 Mart 2010

defter

defterim kendini kanatıyor yine bu akşam.yine kimseyi kırmamak, incitmemek için sadece kendini incitiyor. acı çekmenin hazzını yaşıyor yani. belki de 'acı çekmenin' estetik taraflarını arıyor, onu kendine ahlak ediniyor.

bense şimdi yine defterimin akan koyu kanları arasında parmaklarımı gezdiriyorum. dindirmeye çalışmıyorum hiçbir şeyi, ona ne iyiliğim ne de kötülüğüm dokunsun istiyorum. susuyorum sadece ona, o da bana susuyor. susuyoruz birlikte. sanki konuşmanın icad edilmesini büyük bir sabırla bekler gibi bir halimiz var.

gözlerime nasıl da bakıyor. söyleyemediklerimi, anlatmaya çalışıpta bu kendisinin de açıklayamadığı karmaşıklıkta anlatamadığı şeylerin hepsini anlıyorum oysa ben. içinde saklı tuttuğunu sanıyor o. ancak gözler dile rakip anlatım sanatında.

defterim kişiliğini unutuyor. kah su yollarında su, kah serin bir ağaç gölgesi, kah bir kadın yüzü, kah konsomatrisim oluyor. üzülmüyorum onun bu haline zerre kadar. acıma doğmuyor içimde. belki de çiziklerle dolu ellerimin, kırışık alnımın, nasırlı ayaklarımın acısını ondan çıkartıyorum.  kah masmavi denizler oluyor defterim, kah koyu karanlık gökyüzü..

defterim kanıyor. gözlerinden gözyaşı değilde bir nehir akıyor sanki. kanlı bir nehir, kıpkırmızı bir nehir. tükenmiyor kanı nedense. ve defterimin elleri buruşuk. asırların yorgunu sanki. onu aldığım heveslerle birlikte girmişti 'hüzün' evime. ilk harfleri karaladığımda üstüne, acı nidaları yükselmişti derinden...

ölüyor. hergün bir sayfasını daha öldürüyorum onun. kolunu bacağını kırıyor, öldüresiye dövüyorum. çok kötü davranıyorum defterime. oysa onu sevdiğimi söylersem 'piskopat' sıfatı bana çok yakışacak biliyorum..

kenara büzülüp ağladıkça o, ben hissizleşiyorum. gözyaşlarının hiçbir coğrafya da yalan olmadığını olamayacağını, aynı zamanda aynı gözyaşlarının hiçbir coğrafyada işe yaramadığını acı bir tecrübeyle öğrenmesi gerekiyor oysa.

yaşadığı için mutlu olamıyor defterim, olamaz. hergün onu öldürdüğüm için bana minnet duyamaz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder