05 Nisan 2014

Hayatın Muhkem Mevkileri #5

sonra işte ağzından dökülüyor ucu kırık sözcükler, ucu yanmış birkaç anı. ağzından ta içine sarkan bir sarkaç var. o sarkacın bir tarafına başkasının bahçesinden erik çalan çocukluğunu, bir tarafına dilinin damağına her vuruşunda çıkarttığı o ıslak sese benzer kadınlığını koymuşsun. bir ağırlık merkezi oluşmadığından o içindeki sarkaçta bir çocukluğunu dinliyorum ağzından, bir kadınlığını. bir cümlen noktalı virgüllü dökülüyor ortalık yere, öteki hemen ardından bodoslama dökülüyor hepsinin üzerine. 

sonra işte tanıdık bir şeylerden söz ediyorsun. şeylerden söz ediyorsun. uçup giderken sözcüklerin sigaranın dumanıyla, sen o dumanı ustaca üflüyorsun yetmiyor bir de göz kırpıyor, selam çakıyorsun. sonra anlatmanın yetersizliği beliriyor birden, oğuz abinin de dediği gibi bazı kelimeler anlama gelmiyor. elin bir ayrıntıya sarılıyor hemen, ya çay kaşığını değdiriyorsun dudaklarına, ya saçını periyodik düzeltiyorsun. yenilmenin edebiyatını kurguluyorsun bir süre. bir süre çakmak arıyorsun. bir süre kötülükleri kovuyorsun aklından. bir süre bir resmi düşünüyorsun. bir süre beylik laflar ediyorsun. bir süre bir güzelleme ötürüyorsun ötekileşmeye. bir süre zamanı okşuyorsun en ince yerlerinden. sonra bir konuşmanın bir yerinde cümlelerini, saros körfezindeki bir anıma dokunduruyorsun bilmeden. bilincin tesadüfü diyorsun buna, aynı düşüncenin farklı kafalarda karşılaşması aynı anda. sonra herşeye bir isim veriyorsun ve bir kahve istiyorsun. 

sonra işte yerin yurdun dünyanın yedi kıtası. afrikada kalın dudaklı, kuzeyde soğuk, doğuda kısık bakışlı, batıda bir jeanne d'arc oluyorsun. bir çocuk besliyorsun, bir adamla sevişiyorsun, en çok o kadınla dertleşiyorsun, filmi orta yerinde durdurup bir çay demliyorsun. sarih bir laboratuvardan bahsediyorsun, bazı bazı orada bir şeyler damıtıyorsun. yorma beni yorma diyorsun çok sonra, ağzının tam orta yeriyle beni bozuk gramerimden öpüyorsun.

sonra işte birden çıkagelince sen, ben defterimi kapatıyorum.

1 yorum: