04 Ağustos 2012

Doğru

Eğri büğrü bir çizgi üzerinde, insanların düz bir doğrultuda yürüme telaşı canımı acıtıyor. Bu kabul edilebilir.  Eğri büğrü bir çizgi üzerinde insanların eğri büğrü yürüme telaşı da canımı acıtıyor. Bu kesinlikle kabul edilemez, çünkü doğruluğa endekslenmiş bir önkabulle kuşatılan zihinler, size öyleyse ‘doğru olan ne?’ diye soracaklardır. Sanırım kesin olarak açıklanamayan şeyler daha doğrudur tüm bu anlattıklarımdan. Yine de,
Sonsuza dek cevaplanamayacak bir soru bu.
Sözgelimi, türlü kuram ve düşüncelerle desteklediğimiz ya da hiçbir şeyle desteklemeyip kabul ettiğimiz hayatın, tamamıyla kontrolümüzde olduğu anlayışı yaratıyor en derin boşlukları. Çünkü bu hayat bile yanlış basamaklarla doludur. O yanlış basamaklara bastığımız an, komik ve kusurlu bir an gibi canlanıyor gözümde. Bu birinci önermenin, bende oluşturduğu telaşı da açıklıyor. Aslında umursanmaz bir durumla üzeri çok rahatça örtülen bu gerçeklik, varlığını yadsımış her insanın da gerçek bulantısıdır kanımca.
İkinci önermenin oluşturduğu absürdlüğe değinecek olursam, çeşitli kuram, kurgu ve önkabullerle yaşadığımız hayatın ‘doğruluğu’ nereden kaynaklanır ki? Son derece kaypak ve kaygan bir zemin değimlidir bu, üzerinde yürüdüğümüz. Tanrıya inanıyorsak, bu bizi tanrının varlığına götürmez örneğin, götürseydi eğer, bende o eğri büğrü çizgi üzerinde yine eğri büğrü bir yol tuttururdum kendime. Eğer yine, tanrının olmadığı gerçeği, apaçık, yadsınamaz bir biçimde belirseydi, bu kez de o o eğri büğrü yol yine tercihim olurdu. Böylesine muğlak bir konu da yine muğlak bir zeminde ve muğlak bir biçimde konuşulabilir ancak. Enikonu tartışılabilecek bir doğru yoktur yani ortada. Eski Yunan paradokslarına benzer bir yaklaşımla söyleyecek olursam asıl doğru, doğruluğun yokluğudur.
Bu yüzden çağımızda inandığımız doğruya ikna etme telaşı esir almıştır insanları. Bir görelilik üzerine kurulan şu cümle, ne kadar da yanlıştır oysa ki; ‘herkesin kendine göre doğruları var’. Bu cümlenin yanlışlığı göreliliğinden de kaynaklanmaz üstelik. Bir önkabule dayandığından kendi kendini yanlışlar o, doğruluğu bulamamış insanoğlunun, kolektif bir bilinçdışıyla ürettiği bir savunma mekanizmasıdır esasında. Tercihlerin göreliliğinden bahsedilebilir, evet. Fakat, söz konusu doğru kavramı ise, o, Einstein kızmasın ama her yerde, en büyük darbeyi karşıtından yemeye ve kendi kendini yanlışlamaya mahkumdur.
Dostoyevski diyor ya hani; ‘yanlış hayat doğru yaşanmaz’ diye, kendisine doğru hayatın ne olduğunu sorardım eğer tanısaydım. ‘doğru bir hayatın yanlış yaşanma olasılığı’ kadar gerçeklerle ilgisizdir bu söz. Bu kadar küstah bir kelime olarak ‘doğru’ bize maalesef hiçbir zaman doğru olanın tanımını vermez. Tanımını vermediği gibi muğlaklığı ve belirsizliği de kaldıramaz o.
Tüm bu sebeplerden dolayı birisi kalkıp ‘doğru olanı yap’, ‘doğru olan budur’, ‘doğru bir tanedir’ ya da ‘herkesin doğrusu kendisinde’ gibi sözler savurunca etrafa ya da bazen doğrudan yüzüme, canım acıyor.  Böylesine gerçekdışı, böylesine fantastik bir kelimeyi, bir kesinlik addetmenin zorluğundan haberdar değilse karşınızdaki kişi ya da güruh, anlatmanın zorluğu  birden beliriveriyor.
Şunu söylemeliyim herhalde son olarak: ben doğru olan hiçbir şey yapmadım bugüne kadar, zira gerçek olanın değil de, doğru olanın ne olduğundan asla emin olamadım. Tercihler yaptım ve onların getirdiklerini yaşadım.
Not: asla cevaplanamayacak diye tanımladığım bir soruyu, cevaplama gayretim de, doğru olanı arama telaşından değil, bir muğlaklık denizinde amaçsız kulaçlar atmaktan ibaret.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder