02 Aralık 2010

Tango Down

gitgide Andre Gide oluyorum, fonda Bridget Fonda çalıyorken. Heiddeger'e haydi gel deyip sohbet ediyor, varolma heveslerimi onda söndürüyorum.

içki şişelerinin bitikliğinde, kuramsal yalnızlıklardan, Albrecht Durer melankolisinin ısrarkeş tavrından bir an olsun kurtulmak istesemde yine o 'evetlenme' durumlarına maruz bırakıp bilincimi, ters yüz edip geçmişimi, geleceğimi öldürüyorum.

öldüğümü kabullenip, yaşamın ızdırabından kurtulmak için yeni, yepyeni insancıklar yaratıp, sayfa üzerinde öldürüyorum.

gözlerindeki anlatım bozukluklarını da görüyorum bu sebepler dolayısıyla, ellerindeki tutarsızlıklar, dillerindeki altı çizili sözcüklerde anlatılmak istenenler beni ilgilendirmediğinden bütün çoktan seçmeli yaşantılarda yumuşak g seçeneğini işaretliyor, cevap anahtarıyla önce zihnini kilitleyip ardından anahtarı denize atıyor, denizi ineğe içirtiyorum. işte böyle böyle yabancılaşıyorum.

sen benim bu şiirsel melankolime, 25 kurşun sık bir silah alıp. ben dünyanın bilumum köşelerine, bunalmışlık kusuyorum.

bilincim Joyce'tan bu yana akarken, ben 'ses' olarak değil, bütün bir beden olarak susuyorum.

telefonda diyorsun ya;
"haftalardır neredesin" diye, ben hep göz önünde kayboluyorum da sen bulamıyorsun..

2 yorum:

  1. yabancılaşmaktan geleceğini öldürmekten bahsediyorsun bence bu satırları yazan zaten yaşıyor olamaz... Kaleminden akan mürekkep kustuğun kanlardan başka bir şey değil.

    YanıtlaSil