22 Aralık 2010

Being and Nothingness

işte orda, kimsenin gelip geçmediği o apartman boşluğunda oturup ağlamalıyım. öldüğüm için ağlamalıyım, doğduğum için ağlamalıyım, üzdüğüm için, üzüldüğüm için ağlamalıyım. ellerimi, dillerimi bu kadar korkak yetiştirdiğim için ağlamalıyım.

bilmiyorum, ruhumu hangi şehrin karanlığında düşürdüm ben? arada bir gelen o duygu dalgalanmaları, önceleri ruhumu işgal eden, vicdanıma pusulalık eden bir şey değil miydi! kaç kez aynı taşın üstüne oturup öptüm o ölü ruhları. kendi bilgeliğimin ne zaman kölesi oldum, gerçekten bilmiyorum...

hangi saflıkta yetişmiştim ki, her verilen söze inandım, parasıyla değil mi kardeşim diyemedim, param olsa da yitik, kayıp durdum çekilen resimlerin bir köşesinde. ellerine alıp baktıklarında o resme beni gösteren parmaklar kaç kez 'bu kim' kelimesini eklediler varoluşlarına. tanrıyla ne zaman aramız bozuldu, hiç bilmiyorum.

'bazı adamlar hüzünlü doğarlar' demişti bi keresinde babam. o da ben gibi yersiz yurtsuz muydu? o da aldırmaz mıydı çekerken sigarasını, ellerinden kayıp giden anılarına karşı, o da köşesine çekilirken yorulmuş muydu bir şeyler anlatmaya. bu yüzden miydi suskunluğu? bu yüzden miydi ölüme eski bir dostunu görür gibi sıcak davranması, bilmiyorum.

öpüp başıma koysam acılarımı, hüzünlerimin toplamı olduğumdan habersizdir dolmuşta; 'bir kişi uzatır mısın' diyen ruhsuz fahişe. kızmadan, ellerimle yoksulluğumuzu anlatsam o ve ona benzeyen insanlara, kibrimizi eritsek rakı masalarında. ölüp ölüp dirilsek, kalpleri, aşkları, şiirlerden çıkartma gayesi güden bir dernek kursak hep beraber. oturup ağlama seanslarına katılsak, niye böylesin demesek.. tertemiz kalmak bu karanlık dünyada çok mu ütopik, bilmiyorum.

beni gülümsetmeye çalışmaktan vazgeçip, hüzünlerimden pay kapsalardı keşke. işte o sırada gülümsediğimi göreceklerdi belki de. kaybederken o eski çocukluğu büyümenin sıradanlığında farkediyorum dünyanın orospu çocukluğunu bende. anlatamamanın verdiği sıkıntı değil kalemi ağlatan aslında, anlayamayanın varlığı zora sokuyor şimdiki zamanın değerlendirilme şeklini. uçup giderken ellerimden 'an', betimlediğim o dünyanın benlik tasarımından kaynaklı bir düşe eşdeğer olduğunu kime hangi şekilde anlatmak mümkün? inip inip durduğum duraklar, bir yerlere giderler mi otobüse binip, bilmiyorum.

ve bitince hayata dair bütün espriler, bitince söylenecek sözler, bitince okunacak şiir, yine de öper koklarım ben yalnızlığımın dudaklarını. varlığından hoşnut olduğum bir yokluktur o. ve ölürken o sessizlikte bütün bir acıyı yürekte taşımış olmanın yükünü de götürmek isterim. kurtulmak istemem ben acılarımdan, kurtulmak istemem ben korkularımdan. şikayetimden ötürü kırılırlarsa gider gönüllerini alırım. çıkan sesler kalbimin hüznünü anlatır mı, bilmiyorum. 

yürürken karanlıkta ellerim ceplerimde, kimseden hesabını soramayacağım gözyaşlarımı saklamaktan kaçınırım belki. herkesin yaptığının yanına kar kaldığı, herkesin varlığından diğerlerinin pay aldığı düşünce aklıma iğrenirim belki de her şeyden. kendimden de. ellerimden de. yüzümden de. aşkı satan müzik albümleri utanırlar mı, bilmiyorum.

gitmek istediğim hiçbir yer yok, geldiğim yer belli değil, aldığım nefes kimsesizliğimden bahsediyor. verdiğim nefes yorgun bir sarhoşu tasvir ediyor. canımı sıkan bu sıkışmışlık esasında. yoksa teatral yeteneğimi kullanarak yaşıyorum aranızda. daha ne kadar dayanırım, bilmiyorum.

sigaramı tutuşturup dudaklarıma, çakıyorum çakmağı. yakabilir miyim, bilmiyorum. ve terkedilmiş apartmana doğru ilerliyorum.

işte orda, kimsenin gelip geçmediği o apartman boşluğunda oturup ağlamalıyım. öldüğüm için ağlamalıyım, doğduğum için ağlamalıyım, üzdüğüm için, üzüldüğüm için ağlamalıyım. ellerimi, dillerimi bu kadar korkak yetiştirdiğim için ağlamalıyım. gülmek edebiyat sayılmalı mı, kafka'ya soruyorum. o bilir. ben bilmiyorum...

2 yorum:

  1. sen tutar kendini incecik sevdirirdin
    bir umuttum bir misillemeydin yalnızlığa
    şanssızım diyemem kendi payıma
    hain bir aşk bu kökü dışarda
    olur böyle şeyler ara sıra
    olur ara sıra...

    cemal süreya
    (=

    YanıtlaSil
  2. bu çok ama çok güzel bi yazıydı...

    YanıtlaSil