24 Nisan 2013

rembrandt'a güzelleme

bazen bana gelirdi. o bana geldiği andan itibaren yazının bulunmasından içinde bulunduğumuz dakikaya kadar geçmiş olan tüm süre birdenbire anlamsızlaşırdı. öperdim onu. öperken, öperken elim kapının tokmağı üzerinde olurdu kapıyı kapatmak üzre. demirden bir ökçe gibi ağırlaşırdı elimde tokmak, kapı, gözleri. vaktim olursa gözlerine de bakardım. kendi gözlerine bakamıyor oluşu hep acıklı gelirdi bana. gözlerinde ankalar uçuşurdu, gözlerinde amerika soykırım gerekçesi bulurdu.

yorulunca üzerinde taşıdığı tüm tutkularını bırakırdı yatağın üzerine. pis yatağın üzerine sistematik bir güzellikle yayılan saçlarının arasından konuşurdu küçücük ağzı:

-"içelim mi?"

kadehinde biraz manhattan görülürdü. dudağından elbisesine azcık rembrandt dökülürdü. kaldırır saçlarını bir hamlede atardı geriye. o sıra şaşkınlıkla açık unutulmuş bir pencereden cennet gözükürdü. ne tatlı da unuturdu adımı. gözlerini devirip devirip ağzında asılı duran kelimeyi sezer de söyleyemezdi. en sonunda ağzında asılı duran kelime bir bahçeyi son kez ziyaret eden bir çiçek gibi düşerdi ortalık yere:

-"adın neydi senin?"

uykunun mutlu ülkesi çağırınca onu, içilmez derecede acı bir şarap gibi ağır çekimde uzanırdı yatağa. üzerine battaniye diye bütün güney amerika'yı örterdim. ruhuna ipek bir şal dikerdim. iyi uykular demek kötü kurulmuş bir cümle olur endişesiyle, zaten güzel olan anı güzelleştirme telaşının eğretiliğiyle dilimi süresiz kadro dışı bırakırdım.

balkonun soğuk taşlarına yatardım sen uyurken, ağzımda ucuz sigara, ucuz şarap ve pahalı bir mutluluk tadıyla. cevabını bilmediğim soruları düşünürdüm biraz, seni orda uyur vaziyette bırakmış olmanın huzurunu yaşardım. ya uyanırsan diye çocukça bir endişeyle yanına uzanamayacağımı bilirdim.

aklımda son okuduğum romandan bir ölümcül cümle ile uyuyakalırdım. hayra alamet olmayan bir düşün karanlığı ve sabah ezanının can acıtan tınısıyla uyanırdım çok sonra.

bir elin kapının sahanlığında, bir elin memelerini kapatmak için koynunda mahmur bir roman kahramanı olarak belirip bana söylediğin cümleden çok, o halini ezberimde tutmaya çalışırken, birden dökülürdü dudaklarından:

-"dün gece ne oldu?"

dün gece oynanan maçın skorunu bilmeyen bir adam gibi kalakalırdım.

ve elimde bir kibrit kutusu.


1 yorum:

  1. Çok çekici bir yazı olduğunu söylemeliyim önce.
    Sonra, Rembrandt başlığı dikkatimi çekti.

    YanıtlaSil