03 Ağustos 2010

raskolnikov

hayır, ben kimseyi öldürmedim. öldüremedim. 

daha en başından kafama koymuştum halbuki. büyüyünce raskolnikov olacaktım. henüz ilkokul sıralarını aşındırırken önüme gelen beyaz kağıtlara raskolnikov olmak üzerine, derinlikli kompozisyonlar yazacaktım. artık bu saatten sonra gregor samsa olmak kurtarmazdı durumu, jean valjean olmak kurtarmazdı. gözümü yükseklere dikmiştim. 

oysa yıllar sonra anlayacaktım ki, bende kimseyi öldürme cesareti yoktu. öldüremiyordum. bırakın kimseye yararı dokunmayan yaşlı bir tefeci kadını öldürmeyi, bırakın evrensel ahlak yasalarını, ben olabildiğince korkak yetiştirmiştim ellerimi. 

hayatta bir raskolnikov olamadıktan sonra, bu hayatı yaşamanın mantığı ne olabilirdi? bir yerde hayatını tekdüze devam ettiren bir memur olmaktan evla değil miydi, bir romanın ölümsüzlüğünde kendine yer bulmak. insanlar bu farkı anlayamıyorlar mıydı? neden ben raskolnikov olmak gayesi güdüyordum, hiç bilmediğim hayatların ardı arkası kesilmeyen kahkahalarının nefes aralarında. 


gecikmiştim. üçüncü tekil şahıslardan sarkmıştım aşağı katlara. naylon torba ümitler biriktirmiş, sürreal hastalıklar yaşamıştım. raskolnikov olma sınavlarını yıllarca üstüste kazanamamış, üniversitelerin raskolnikov bölümlerine yerleşememiştim. cinayetin hesaplanabilir tüm yönlerini ezbere öğrenememiş, çıtkırıldım adamlara edebi sohbetler anlatmıştım. yaşamanın ölmekle eşdeğer olduğunu anlamamış, aldığım her nefesin beni tahtıma bir adım daha yaklaştırdığını idrak edememiştim. hayır, ben kimseyi öldürememiştim. 


neden sonra, içimden geçen yolların kavşak noktalarına orospu çocukluğu yapacak, şantajcı, rüşvetçi polisler yerleştirerek, içimdeki yolsuzluklara davetiye çıkartabilmiştim. küllerinden doğan her insana bir gün kül olacağını hatırlatmıştım. yüzümde esrik bir gülümsemeyle, hüzün kelimesinin sakallı bir sarhoştan başka hiçbir bünyede vücut bulamayacağını belirtmek istemiştim. 

seviştiğim kadınların reklam aralarında sigara yaktığım bir gün şunu anlamıştım ki; hayır, ben raskolnikov olamazdım. ben kimseyi öldüremiyordum.. 

üflerken o kadının memelerine dumanı, boşluklarımdaki üzünç hallerini, kasıklarımdaki ağrıları, en gizli, en mahrem alfabeleri, şunu anlamıştım; 

ben ancak, kapnın ardındaki, ölümünden birhaber yaşlı tefeci kadındım.. usturanın ucunda adımlar atıp, yanımdakilere usturanın yerini soran sakallı bir sarhoştum. bir romanın kayıp sayfalarıydım, üçüncü sınıf sokak aralarında, yaktığı sigaraları kadınlarının avuçlarında söndürmeyi adet edinmiş, karaktersiz bir roman karakteriydim.. 

2 yorum:

  1. sen olmasan raskolnikov kimi öldürecekti :)

    YanıtlaSil
  2. Suç ve Ceza abi kardeş gibi iki kavram ve bu kavramları birbirinden ayıramayan tek kişi Raskolnikov'dur şu hayatta... Bu kavram kargaşası Raskolnikov'u Sibirya soğuklarında ölüme terk ederken bu yazıyı yazan adam annesinin kucağında masal dinliyordu ... Dante'nin kendisi bir cinnetin içinde yer alamayacak kadar sade bir hayat yaşamıştır dolayısıyla hiçbir zaman bir Raskolnikov olma başarısını gösteremiyecektir. Belki Albert Camus'nun Meursault'u olabilir. Şikayetçi olduğu tek şey kedisi....

    YanıtlaSil