22 Şubat 2010

Bir Mutluluk Diyarı

Mahalleler yokuşlara kurulmuş, insanlar kapı önü hayatlara alışmış, evler imanla, itikatla birbirine sarılmış ve adeta saf tutmuş, gökyüzü bile kendini daha alçakta hissettirmişti oralarda. Kimse sadece yaşamakla kalmıyordu. Avuçlarından umutlar taşmış, yetmişlik dedeler bile çocuksu inançlarla ceplerinde "mutlu sonlar" biriktirmişlerdi. Nefes almanın basit bir iş sayıldığı o basit dünyalardan değildi onların dünyası. Her sabah sabit bir düşü sarsmakla kalmıyor, yeni anlamlar yüklüyorlardı yaşam vagonuna. Cennet onlara o kadar da uzak bir hayat değildi. Çünkü cehennem yıllardır o, bitmek tükenmek bilmeyen hararetli ateşiyle onların kemiklerini eritmişti. Cennet onlar için bir imtiyaz değil bir haktı.

Derinliği göremeyen gözlerin aslında hergün önünden geçtiği kırık dökük çatıların, tekdüze terasların, yıpranmış saksılardaki mor menekşelerin yüce bir anlamı olmalıydı. Tanrının inayetinin kırık camlara bir nur gibi vurduğu belliydi. İnancı yaşatan, gelenekleri devam ettiren ve şikayetin fersah fersah uzağında bulunan bu insanlar, bir ekmek diliminin adil paylaşımının, ileride çocukların zihninde bırakacağı derin etkinin farkındaydılar. Kalın kitaplar okumamış, okul sıralarının üzerinden alelade geçmişlerdi. Dört işlem yetmişti onlara. Umutları toplamış, yaşanmışlıkları çarpmış, hüzünleri çıkartmış, yenilen kazıkları bölmüş, herkese eşit paylaştırmışlardı. Nuh onları gemisine gönüllü almıştı.

Ancak yıllar acımasız hücumlara başladıkça sağlı sollu, alınlar kırışmış, inançlarında çatlaklar oluşmuştu. Sahipsiz bırakılmış yırtıcı köpekler gibi diş bilemiş, ısıracak bedenler aramışlardı. Radyo kanalları eskiyi, ana haberler acıyı anlatır olmuştu onlara. El değmemiş sevinç kutuları açılmış, pastörize sevinçler çoktan kullanılmıştı... Yaşamak bir ağrı olmuş, bir ilaç bulmak, bu ağrıyı dindirmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Ancak bu ağrının tek ilacının ölüm olduğunu bir türlü akıl edememişler, o çarpıcı, dramatik gerçeği bir türlü kabul etmek istememişlerdi belki de. Peşinden koşabilecekleri hiçbir gerçek, hiçbir inanç kalmamış, yerinde saymanın tadını çıkartmaya çalışmış onda da pek başarılı olamamışlardı. Onlara sorulsa yine, yeniden bir umudun peşinden koşmak istediklerini söylerlerdi tek düze bir ses ve bir anlam ifade etmeyen bakışlarla. O yüzden bu insanlar pastoral bir gerçeğin içinde dramatize edildiklerini hiçbir zaman anlayamayacaklardı. Tanrı onları sevmediği çocukları olarak ilan edip, terk ettikten sonra aslında tek başına bırakılmış olmalarının bile farkına varamamışlardı.

Yaşamak ağrısının en şiddetli raddeye ulaştığı ve müsait zamanların artık ahir zamanlara yaklaştığı zamanlarda bu insanlar, "insana sınırsız güçler yüklenmiştir" diyenleri anlayamıyorlardı. İnsan bir hiçti onlara göre. Mutlak bir nihilizme gideceklerinden korkmuyor, insana hiçbir değer atfetmiyorlardı. Kitap kapaklarını kapatmışlar, kalemleri de bir kenara fırlatmışlardı. Hepsini bu zamansallık ve sıradanlık örtüsü kaplamıştı. Üzerlerinden attıklarında bu örtüyü, öyle sevimsiz öyle sinameki canavarlar peşlerine düşüyordu ki hepsi korkudan tekrar o koruyucu örtünün altına giriyorlardı çaresizce. Babalar çocuklarını sevmiyor, anneler bebeklerini emzirmiyorlardı. Oyun içinde oyun, rüya içinde rüya olduklarını anlamıyorlar, bir şeyi kaybettikleri zaman aptalca bir inançla yerine bir benzerini, bir başkasını koymaya çalışıyorlardı. Aslında hepsi ruhlarını çok yeterli beslediklerinden, dünyevi kaygılar taşıyan kendi dünyaları dışındaki insanları anlamıyorlar, çocuksu bir inançla "bir mutluluk diyarını" hatırlamaya çalışıyorlardı. Bir yüce gerçeği dramatize etmek işte onlar için bu kadar kolaydı...

2 yorum:

  1. Bu yazıyı okurken farkına vardım.. Sen fotoğraf çekmeyi seviyor olmalısın.. ??

    YanıtlaSil
  2. Çünkü sen görselsin.. Derste tahtanın fotoğrafını çekip zihnine kaydeder ve sınavda o an'ı "hatırlar" öyle yaparsın soruyu.. Ya da biri bir şeyi yanlış hatırladığında: "hayır çok eminim, hatta ben burada oturuyordum sende şu taraftaydın... " diye olur tariflerin:)) Nereden mi biliyorum? Tahmin et! :)))

    YanıtlaSil