Saçları
bazen kulağından sıyrılıp, beraber eğilip baktığımız atlasın üzerine dökülüverirdi.
O sıra bayrakları inceliyorsak saçları aynı anda muhtelif devletlerin
bayrağında modern bir motif oluverirdi. Yok o sırada bir haritadaysa gözlerimiz
Serpil’in atlasa gelişigüzel dökülen saçları maceracı bir denizcinin yolunu
aniden keser, başka bir denizciyi bir kara parçasının keşfi için avantajlı
kılardı. Kaldırıp bir hamlede, saçlarını kulağının arkasına tekrar sıkıştırırdı.
Öyle zamanlarda tarih bu ayrıntıyı yazsın isterdim, medeniyet dediğimiz çöp
yığını bize böyle bir kıyak geçerek gönlümüzü alsın isterdim.
Sonraları özellikle
bu sahneyle hatırladım Serpil’i. Arkaya doğru hafifçe meyleden kırmızı
koltuğunda oturmuş televizyondaki basit dizileri izlerken, okuduğu romanda çok
beğendiği bir cümleyi heyecanını paylaşmamı istercesine bir sevinçle bana
okurken, elimizde pazar çantalarıyla merdiven çıktığımız esnada kalçalarındaki
ritmik devinimi seyrederken, eve güç bela girdiğinde, anahtarlarını asmasının
hemen akabinde, tek koluyla duvardan da destek alarak ayakkabısını çıkartırken,
onlarca minik makyaj malzemesinin içinden kıyafetine uygun tonları seçerek
büyük bir seyirci topluluğu onu izliyormuşçasına ağır hareketlerle makyajını
yaparken, hastalandığımda bana bin bir özenle şifa niyetine çorba pişirirken de
hatırlardım onu bazen. Bu gölgeli anılarımın hepsinde Serpil’in yaşam sevincimi
artırdığını, onunla geçen zamanlarımın bir daha aynı lezzette göremeyeceğim bir
rüyayı andırdığını anlar, hüzünlenirdim.
Saçları
bütün bunların ötesinde, zamanın birinde yaşamış çok zengin ve kudretli bir
hükümdar kızının destansı güzelliğini andıran, bu güzelliği tamamlayan bir
tutam tılsımdı. Zamanın ötesinden benim oturma odama, yastığımın bir kısmına,
iyi bir sevişmenin sonunda göğsüme yayılması beni sinsice mutlu eder, bu
bağlantıyı kurabilmiş olmama içten içe sevinir ama bunu Serpil’e asla
anlatamayacağımı hissederdim. Serpil, ruhumun hangi tarihi durakta
dinlendiğini, hangi manzarayı seyrettiğini, hangi cümleleri damıtıp hangilerini
süzgeçte bıraktığımı bilmez, beni yalnızca onu seven, bu hoşnutlukla avunan bir
eş sanır, delgeç bakışlarını yüzüme çevirir de asla içime doğru çevirmezdi. Ben
de bu serbestliğin tadını çıkartır, Serpil’i tarihin duraklarında onlarca
bedende, onlarca yüzde, onlarca medeniyette tekrar keşfeder, yeniden büyük bir
aşkla ona tutulur, muhtelif senaryoların hepsinde dirayetli bir varoluş
sergilerdim.
Vay be, Serpil ne kadınmış amk -Princip
YanıtlaSilTasvirler, taşbihler yüreğine sağlık kardeşim.
YanıtlaSil