Lanetlenmiş
birkaç çocuktuk. Zamanı durdurmayı da geçtim, güzelleştirmek elimizden
hiç gelmiyordu. Biz susuyorduk da şarkılar nedense hiç susmuyordu. Sonra
son anlarda buruk bir ses "Eğer bir yanlışlık yapacaksan, bari onu
doğru yap." diyordu.
Ve aslında Chet Baker'ın bununla hiçbir ilgisi yoktu.
29 Mayıs 2013
28 Mayıs 2013
boy with no name
belleğin inşası yavaş yavaş yapılır. misal.
1996 yılından kalma, eski bir zeminin tabanına yayılan bir gazete, o gazetedeki bir üçüncü sayfa haberi, üçüncü sayfada haberin yeraldığı paragrafın bi bölümünün yırtılmış olması, gazetenin iç burkan sararmışlığı, haberdeki fotoğraf, haberi yapanın ismi, haberi yapmış olan kapanmış gazete ve gazeteye damlamış bir damla boya.
bazen kayıtlara geçmek hüzünlü bir yön barındırabilir. haber değeri taşımak yine de popülerliğe yönelik atılmış ciddi bir adımdır. ölüm dediğim ya çok hüzünlü ya da çok pratik bir şeydir.
hüzün mesela çok arabesk bir kelimedir. arabesk dediğim acıyla yoğrulmuştur. ama
arabeskin acıyla yoğrulmuş anlamından arındırılmış başka bir şeydir de benim için kelime.
hüzün dediğimiz, incecik bir şeydir, kırılgan bir şeydir. bir çocuğun külahından şappadanak düşen bir dondurmadır, fanusunda yüzen mavi bir balıktır, rüstem'in çay getirip götürmesidir.
geçmişe duyulan özlemin bazen hüzün barındırdığını sanır insan. yitirmektir o. hüzün de tıpkı bellek gibi yavaş yavaş inşa edilir çünkü. çünkü geçmiş anılarla var. anılar belleğin inşasıyla.
her zaman simit aldığın pastanenin adını unutursun. yitirmektir o.
1996 yılından kalma, eski bir zeminin tabanına yayılan bir gazete, o gazetedeki bir üçüncü sayfa haberi, üçüncü sayfada haberin yeraldığı paragrafın bi bölümünün yırtılmış olması, gazetenin iç burkan sararmışlığı, haberdeki fotoğraf, haberi yapanın ismi, haberi yapmış olan kapanmış gazete ve gazeteye damlamış bir damla boya.
bazen kayıtlara geçmek hüzünlü bir yön barındırabilir. haber değeri taşımak yine de popülerliğe yönelik atılmış ciddi bir adımdır. ölüm dediğim ya çok hüzünlü ya da çok pratik bir şeydir.
hüzün mesela çok arabesk bir kelimedir. arabesk dediğim acıyla yoğrulmuştur. ama
arabeskin acıyla yoğrulmuş anlamından arındırılmış başka bir şeydir de benim için kelime.
hüzün dediğimiz, incecik bir şeydir, kırılgan bir şeydir. bir çocuğun külahından şappadanak düşen bir dondurmadır, fanusunda yüzen mavi bir balıktır, rüstem'in çay getirip götürmesidir.
geçmişe duyulan özlemin bazen hüzün barındırdığını sanır insan. yitirmektir o. hüzün de tıpkı bellek gibi yavaş yavaş inşa edilir çünkü. çünkü geçmiş anılarla var. anılar belleğin inşasıyla.
her zaman simit aldığın pastanenin adını unutursun. yitirmektir o.
23 Mayıs 2013
momentum
eninde
sonunda her şey bir ezbere dayanıyor. hayatın muhkem mevkileri, bir
bardak su, kirlenen tırnaklar, güç bela binilen kalabalık bir otobüs,
puslu anılar vesaire. sözümona bir de yaşamak diyorsunuz. yaşamak her
şeyi tek bir kareye sığdırabilmek becerisidir. yaşamak mutluluk, yaşamak
sevinç olduğu kadar kirli ve ezberlenmiş bir şeydir de. ama siz yaşamak
denince uçurtma avcılığını anlıyorsunuz. siz yaşamak deyince sizden
ibaret bir şeyler anlıyorsunuz. demem o dur ki, içinizde bir yerde bir
şeyler ters gidiyor ancak, biliyorsunuz.
07 Mayıs 2013
XXVII. YY.
bir fotoğraf:
154. sokaktayız sarılmışsın
hiç sevmemişçesine
ellerine bakıyorum
ellerin küçük
bir fotoğraf:
uzanmış öpmüşsün
bir el boynumda
kırmızı ojeli
bir şarkı çalıyor ellerin
remember that time
bir fotoğraf:
yürüyorsun sereserpe
arkanda bir dondurmacı
uzatmış kafasını
sana yüzyıl
öncesinden bakıyor
neyse.
bir fotoğraf:
gülüyorsun diyorum da
gülüşün yanıltmasın
kan damlıyor ağzından
ha bu arada
henüz keşfedilmemiş
ağzın burada
bir fotoğraf:
pantolonunu sıvamış
denize yürümüşsün eylül
bu da yetmemiş dönmüş
bir şey söylemişsin
üstünde
bej bir pardesü
bir fotoğraf:
153. sokaktasın
bir çocuk seviyorsun eğilmiş
çocuk mevsime ağlıyor belli
ama elleri çocuğun
bir şarkı çalıyor
sweet child o'mine
154. sokaktayız sarılmışsın
hiç sevmemişçesine
ellerine bakıyorum
ellerin küçük
bir fotoğraf:
uzanmış öpmüşsün
bir el boynumda
kırmızı ojeli
bir şarkı çalıyor ellerin
remember that time
bir fotoğraf:
yürüyorsun sereserpe
arkanda bir dondurmacı
uzatmış kafasını
sana yüzyıl
öncesinden bakıyor
neyse.
bir fotoğraf:
gülüyorsun diyorum da
gülüşün yanıltmasın
kan damlıyor ağzından
ha bu arada
henüz keşfedilmemiş
ağzın burada
bir fotoğraf:
pantolonunu sıvamış
denize yürümüşsün eylül
bu da yetmemiş dönmüş
bir şey söylemişsin
üstünde
bej bir pardesü
bir fotoğraf:
153. sokaktasın
bir çocuk seviyorsun eğilmiş
çocuk mevsime ağlıyor belli
ama elleri çocuğun
bir şarkı çalıyor
sweet child o'mine
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)