11 Ağustos 2011

Kısa Bir Ara

mesela, gidip bir inşaatta ağlamak, eski bir yıkıntıda sigara yakıp oturmak, sevgilinin ayrılık taleplerinde salya sümük ağlama hallerine girmek, belki bazen sessiz ve beklentisiz alışmak...

bütün bir hayatım estetik bir çabaydı benim. kurtulamayacağım o somutluğu tolere edebileceğim kadar edip, kendimi bir jan van eyck resmine yerleştirirdim. 

kendi tasarımıma dışardan baktığımda işe yaramaz bir adam görürken, aslında bu çaba ve tutum yüzünden hayatın tam ortasında yer aldığımı farkettim. birilerinin nişan alıp ıskaladığı hayatı ben aslında farketmeden on ikiden vuruyordum. hem de nişan almıyor, gözlerimi hedefe doğru bakıp, kısmıyordum. olur olmaz yerlerden, bakmadan ateş ediyordum, attığım merminin nereye gittiği bile beni ilgilendirmiyordu. 

oysa ben de o sırada 'neden diğerleri gibi olamıyorum' düşüncesinden kurtulamıyordum her insan gibi. varoluş problemleri yakamı bırakmıyordu. o sırada insanların bana bakıp neden bende onun gibi olamıyorum diye düşündüğünün farkında değildim. hayatı kovalamıyordum, hayatın arkasından koşmuyordum, bununla birlikte hayatta benim arkamdan koşmuyordu. hayatla birlikte oturup birer sigara tüttürüyor ve bir şeylerden konuşuyorduk.

ne sevgilimin, ne annemin, ne beni sevenlerin istediği insan olabiliyordum. onlar beni değiştirmeye, beni doğru yola sokmaya çalışıyorlardı ama yanlış yoldalardı. işin bu derece ısrara bu derece saygısızlığa vardırılmasını anlayamıyordum. beni olduğum gibi kabul etmeyen herkes benimle yaşamaya katlanamıyordu. 

açıkçası ben, hayattan gizli gizli hesap soruyordum. şimdi kalkıp benim düşünce çemberimin içinde dolaşmayan, dahası oraya adımını asla atmayacak birinin yaşadığım hayata laf atması, onu aşağılaması bu estetik çabaya çamur atmak olabilir ancak. paldır küldür sevişmeler, hesapsız öpüşmeler, habersiz kayboluşlar, isimsiz şiirler, kimliksiz insanlar (benim gibi) olmasa hayatın yaşanılır ne yanı kalacağını sorarım ben onlara? 

yani diyorum ki; ben ağlıyorum, gözyaşlarıma anlam yüklemenize gerek yok. diyorum ki; ben seviyorum, sevgime anlam yüklemenize gerek yok. diyorum ki; ben sessizce kayboluyorum, aramayın. diyorum ki; ben ölüp gidiyorum, üzülmeyin. 

gezdiğim yerlerde aşıklar gezsin, öpüştüğüm bir asansörde aşıklar öpüşsün, yattığım kadına başka bir adam seni seviyorum ve evlenmek istiyorum desin, beni terkettiğin yerde bir sokak çocuğu yemeğini bölüşsün. 

ben tüm bunlar için bile yaşarım. 

çünkü ben filmin film olduğunu bilerek ağlayan bir adamım. 

tekrar izlesem tekrar ağlarım. 

şimdi askere gidiyorum. ben dönene kadar huzurlu mu hüzünlü mü olduğunu anlamadığım bu şarkıyı dinleyin. 

Beni okuduğunuz için teşekkürler.

Eyvallah. 


7 yorum:

  1. öncelikle hayırlı tezkereler dante, ne zaman geri döneceksin bilmiyorum ama en kısa zamanda olmasını umuyorum. hani bazen insan ifade beceriksizliğinden anlatamadıklarını başka insanların duvarlara yazdıklarını okuduğunda bulur ya, öyle işte senin yazıların benim için. yazdıklarını bugüne kadar sadece beğenmekle kalmadım, benimsedim de, hepsini teker teker. çok sık yazmadığını da bilerek, bir süre hiç yazmayacak olman çok üzücü.

    eyvallah dante,
    eyvallah.

    YanıtlaSil
  2. Dante dönüşün eksilerek olmasın.
    Gidişin benimle dönüşünde benimle olsun.(Burda yazar Dante' yi içselleştiriyor.)

    YanıtlaSil
  3. Hayırlı tezkereler :) Şafak tez gelsin. Neden şafak denir ki? Askerlik karanlık mıdır? Herhalde.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. kimbilir neler biriktireceksin oralarda...

    sabırsızlanıyoruz...

    YanıtlaSil
  6. aralıkta da ben gidiyorum olmadı bu hiç iyi olmadı.

    imza: pragmatik adam

    YanıtlaSil
  7. askere gittiği gece Dante nin gözlerinde bir tedirginlik vardı sebebini bilmediğim ve ardındakiler ağlıyordu. Bu yazıda anlattığı gibi bir uğurlama oldu.

    YanıtlaSil