25 Aralık 2011

Algı Kapıları

algımın eşiğinden bir çırpıda atarken adımımı, gözlerimin altındaki lekeleri unutup bir an için sadece erotik bir çağrışım olsun diye tekrarlıyorum içimden adını. yani ismindeki fırsatçılığı farkedip, küçük bir hesap yapıyorum.

algımın eşiğinde oturmuş fırt fırt sigara içerken, ismini baştan sona unutup, bir filmi tekrar izlemek gibi dahası bunu bir meziyet saymak gibi, seni sikmeyi, ezmeyi  ve aşağılamayı bir meziyet sayıyorum.

algımın eşiğinde durmuş sohbet ederken buluyorum tanımadığım, tanımak istemeyeceğim bir adamı. yani anahtar sözcükleri gibi bir bulmacanın, bilinenin, ödüllendirilenin tat vermemesi gibi, yazdığım ve okuduğum tüm duaların "dudaklarından tekrar ismimin (bir kez bile olsa) duyulması" anateması üzerine yoğunlaştığını ünite sonu testleri mi kanıtlayacaktır?

algımın eşiğinde yer alan düğmeyi bulup yakarken aklımın tüm ışıklarını, bir izdiham, birlinç girişimi gibi seviştiğini diğer adamlarla, öpüştüğünü diğer adamlarla, bir olasılık gibi değil de bir kesinlik addederken, bir kez daha çekiyorum içime dumanı.

algımın eşiğinde oturmuş ağlarken küçük emrah'ın postmodernizasyonu gibi, susuyorum ve karalıyorum elimdeki kağıda ismimi ve soyismimi.

anlıyorum şimdi ilahi bir gerçeği farkedercesine ismimi her duyduğunda, atlayıp en yakın otobüse neden uzaklara gittiğini...

sadece gözlerini kapat, önce hafif hafif sonra hırıltılı sonra kendini koyvermelerle dolu, yükselt sesini. sen öyle bağırırken, o kendini kocaman bir yarak sanarken, sorarlarsa birden bire sana, "yazar, yukarıdaki parçada ne anlatmak istemiştir?" diye;

"Biz daha o konuya gelmedik"

de ve boşal...