26 Kasım 2010

Yumuşak G

‎-Alfabenin en sevdiğin harfi ne?
-yumuşak G.
-peki neden?
-çünkü sadece o canımı acıtmadı.

Tanrı versus Dante

   "Doğmuş olmayı hakedecek kadar kötülük etmiş olamayız tanrıya!"

17 Kasım 2010

itiraf

"Ben çok güçsüzüm, yazmadan duramıyorum. Bana musallat olan kelimelerden ne kurtulabiliyor ne de aslında tamamen kurtulmak istiyorum. Bir gün çekip gitmelerini beklemek ise iç bunaltan bir fanteziden öteye geçemiyor. Zihnim cebren çalışıyor, kalbim hile ile acıyor. Bazen tüm iç organlarımı kusmak istiyorum. Spinoza'ya halka açık tüm alanlarda sövüyorum!"

15 Kasım 2010

Yalnızlığın Mastar Eki Yoktur, Master!

'psikopatlık bir sanattır' diyorsa ve usta, işinin ehli bir kalemtıraş gibi sivriltiyorsa yepyeni kalemlerin uçlarını haşarı, yakışıklı bir yalnız, onun paranoyası üniversitelerin güzel sanatlar bölümünde ders olarak okutulmalıdır.

bir aforizmaysa bakışları, kendinden sakladığı, sürekli mücadele ettiği alterego'su yön veriyorsa, düzenliyorsa bir neşteri tutan ellerin titrekliğini, o, her kadının kasıkları arasında yer alan bazen gizli, bazen sarih laboratuvarda damıtılmalıdır.

ürkekliğinden ürkülüyor, ressamlar yaptıkları tablodan utanıyorlar, dahası korkuyorlarsa, bu tavırları sanat-sevicilerden takdir görüyorsa ve çıtkırıldım kadınlar hala onun ruhunda bir cinsel organın yokluğundan şikayet ediyorlarsa, o yakışıklının alnına üçüncü sınıf bir sokak aralığında bir silah dayanmalıdır. ağzına tutuşturulan son sigarasında onunla beraber, alelade anıları da yanmalıdır.

otonom aşklardan nefret ediyorsa, sağ eli sol eline düşmanca bir tavır takınıyorsa o yabancı, yaban arılarının istilasında aynada gördüğü yakışıklı surata tükürüyorsa durmaksızın, bir şiir gibi gördüğü kadınların 'fill in the blanks' kalıbıyla başka başka adamların koynuna atılmasındandır. o yalnız adamın bu sergüzeşt tavrı, hiç kimseye sorulmadan onun psikopatolojisinde aranmalıdır.

tüm mahrem fantezilerini kelimeleriyle gerçekleştirip, bunu hiç utanmadan teşhir ediyor, yalnızlığına sos yapıyorsa, yalnızlığın 'sade'yken tadının güzel olmamasından kaynaklanıyorsa suskunluğu, o yakışıklı kendine özgü bir yaratımın pürtelaş donanımındadır. kadın düşmanlığından sıyrıldığı dakikalarda tepkileri, ormanda avından korkup tam ters yöne koşmaya başlayan bir çita'nın yansımasında, anındadır. buna rağmen ne zaman kurtulmak istese kelimelerin tacizinden kendi zekasına ve güzelliğine narsistik derecede hayran, eski sevgililerine yedek lastik tanımıyla yaklaşan bir kadının amındadır. oysa o başkalarına yaşamın göreliliği üzerine ders verirken, başkalarının silahı yine onun alnındadır.

kelimelere yön verirken o yakışıklı, silahın boş olduğunun farkındadır.

11 Kasım 2010

aphorism

"Benim artistliğimden nefret ettikçe, kendi tevazuna hayran oluyorsun habersizce. Tanrı beni kutsasın!"

-Dante

amnezia

biz ayrılırken fonda placebo çalmıyordu sevgilim, bunu aklına sok! Biz hiç kült bir filmin can alıcı sahnesi olamadığımız gibi ayrılıklar da hiçbir zaman ani başlayan bir soundtrack kadar sanatsal olamadı. klişe ayrılık sözcükleri kırmızı halılarda yürüdüler  elbette ancak hiçbirisi 'and the oscar goes to' cümlesini duyamadı sevgilim. bacaklarını aç lütfen, bunu aklına ben sokmak istiyorum!

unutmadan! ben seninle ilgili hiçbir ihtimalin arkasında terlemedim sevgilim, skor peşinde olmadığım için 'seni seviyorum' bile demedim. bu yüzden atladığım uçurumun aşağısında 'kurtuluşumun' olduğunu göremedi gözlerin. bacaklarını omzuma ver sevgilim, bunu da aklına ben sokacağım!

verdiğim sözleri, verdiğin götlere benzetme sevgilim! ben seni ilk başka adamların koynunda tanıdım ve orda sevdim.

'sus artık canımı acıtıyor sözlerin' derken bile beni bir yılana benzetişini hatırlıyorum. oysa bilmiyordun seni ne zamandır koynumda beslediğimi. susarım ama susarken bile bir şeyler anlatmak adetimdir sevgilim!

biz ayrılırken fonda placebo çalmıyordu sevgilim, şimdi yine gözlerini yuvarlayıp kızdırma beni, seni ben durduk yere şiirselleştirdim...

şimdi siktir git başımdan sevgilim
çünkü bensiz bir sike benzemiyor gözlerin!

07 Kasım 2010

never escape from madness

imgenin kararlılığı dürtünce gecenin karanlığını benim tenhalığım başlar. ben buna 'hardcore' derim. bilinç akar o saatlerde, saatlerin huzurla aktığı söylenir başka hayatların, karı-kız pazarının yoğun olduğu eğlence semtlerinde. zorunlulukla ve çoğunlukla kuramsal yalnızlıklardan kaçındığım o dakikalar benim yaratım sürecimdir. zihnim arjantin'de en ateşli tango figürlerini gösterir, seyircilerden alkış alırken, bir dakika sonra lokal bir anesteziyle kendi kendini uyuşturur. ardından bir timsahın gözyaşlarına atfedilen menfi yakıştırmaları düşünür, ağlarım sayfa üzerine. timsahın gözyaşlarına inanılmayan bütün yönleri caretta caretta'ların sevimliliğine eşitlerim bende, herkes gibi. ruhum kolbastı yaparken, bedenim misket havasının durağanlığında bir çay-kahve belki de bir sigara peşindedir. gece çoktan gün doğumunu becermiş ve çoğunlukla tüm güzel yönlerine boşalmış olur. zihnim bir sonraki geceye hamile kalır.

'ihanet' kelimesi çok soylu bir orospu çocuğu olarak yer alır sözlüğümde. o da tıpkı benim gibi çekici ve yine benim gibi nefret edilesidir. yalnızlığını milano moda haftasının tahta götlü mankenleri gibi teşhir etme peşindedir. kendiliğini boş vitese almıştır, dikiz aynasından eski sevgililerini görür. bazı kelimeler soyluluğumun kenar süsü olurken, sıradanlığın sofistike yönlerni görme hastalığına tutulurum ben. sorduğum hain soruların kahpe cevaplarına çok önceleri 'tik' işareti koyduğumu unutan kadınlara aslında görmüş-geçirmişliğin değil, direkt 'geçirmişliğin' havasını taslarım. sonra; sevgilisi tarafından terkedilmiş, kendini rakı'dan mahrum bırakıp, ormanların kuytu köşelerinde tek başına ağlayan bir timsah siparişi veririm internetten, kargo paketini getiren adamın bakışlarını es geçerek, kurduğum rakı masasında timsahla dertleşir, beraber ağlar ve gözyaşlarına inanırım.

sonra talepkar bir sigaranın dudağımda intihar etmesine izin veririm, imgenin kararlılığı geceyle yetinmemiş haremine yüreğimi de katmıştır, tüm benliğime boşalmıştır. telefonundan gözyaşı akan banyomda soğuk bir duş alır, kalemimden arta kalan herkese eşsiz bir orgazmın mahrumiyetini yaşatırım.